Bembeyaz şahikaya imrenirdi sedefkâr
Arusek tül perdesi yamacını gizlerdi
Fecre al, akşama sisle çökmeden efkâr
Gündüz Güneş, Geceyi kıskanarak izlerdi
Buzulları çözüldü, şimdi yitik zarafet
Alev soyundu peri; ferman yazdın bir afet
Bembeyaz inci teni, kıpkızıl yakut kanı
Bir gamzelik gülüşün değilse itiraf et
Depremle göçürmeden, tufanla savurmadan
Nasıl çöker karlı dağ, fiske bile vurmadan
Vurmadan pençesini hıncı dinmiyor
Hüzünsüz sevda olmaz derler ezelden beri
Afetlere gerek yok; dağları yıkmak için
Aşkın büyülü gücü yeter de artar peri
Suskun volkan sinemde uykusundan uyandı
Mısralar can evime lâv seliyle dayandı
Cemre denen gizli kor, yakarken sol yanımı
Sanki arasındaydı kâlbim çekiçle örsün
Çileli yolunun yoktur tanımı
Yolcu geri dönemez adım atmaya görsün
Zincirlenmiş dağları kader buyurdu
Volkan püskürsede zaten bahtım uyurdu
Heyhat; felek zamansız bildirdi azimeti
Yolun ufku bulutlu, alev kül ve dumandan
Yenilginin zehrinden tadarak hezimeti
Nasıl çöktü önünde o muzaffer kumandan
Aşkın yenilmez gücü; ne şah dinler ne vezir
Tek kıvılcım sıçratmış kezzap kesilmiş bezir
Adı: Hicran ateşi, hem gizli hem aşikâr
Külüne güç yetirmez diyor meddülcezir
Firakın bîzarıyım baş eğdim gelen emre
Üşüyorum nedendir gönlüme düşen cemre
Nafile bir yolculuk, dinmez vuslat özlemi
Ardımda ahlı bulut, önümde azgın nehir
Nasıl anlatsam bilmem, kalemle mi sözle mi
Bir tek
aşkı bilirim zakkumdan beter zehir
Yorgun kulaçlarıma anafor vermez aman
Buruk kaldı sevincim, nehir dağından yaman