Ellerim soğuktu titriyordu solum.
Gördüğün bu ben, senin bıraktığın sonum.
Dudakları paslanmış keşmekeş bir adamın,
Koynunda uyurken bensizliği solu.
Hayattan beklentim olmucak düşler.
Ayakta durmak zor bir anda düşmem,
Belliydi çünkü;
aşkın ağırlığı külçe.
Suya çizilmiş kaderim yaşıyorum güçle.
Sana bağlandığım için bağışla sevgilim.
Hiç değişmemiş kokun, aynı kalmış sesin.
Değmemiş yeryüzüne, bulutlardan inmemiş,
Hiç toprağa karışmamış yağmurun prensesi.
İçimdeki yalnızlığı sen ortaya çıkardın.
Gözlerin hiç bu kadar kahpe gibi bakmadı.
Beni bağlayan iplerin düğümlerini çözüp,
Önünde diz çöküp, bir tek sana yalvardım.
Gözlerimden yağdıkça sonbahar yanaklarım,
Topraklar kokar ellerimden koparken
Saçların, avuçlarıma düşer pembe tokan
İçimde kopan fırtınalar var. Yani
Bıktım artık anlamsızca sırıtmalardan,
Amansızca ateşleyip yaktıklarımdan,
Amaçsızca yeltenip yaptıklarımdan.
Belki hiç bir şey anlaşılmıyor yazdıklarımdan.
Sen yaz yağmuru Temmuz'un onaltısında doğan.
Ben çiğnesinler diye yolun ortasında duran.
Nasılsa kumar hayatımız tombala
Torbalarda bahtım yani şanssızlık bombalar.
Yokluğunun yoksuluyum desemde yoksun.
Yıldızları topladımda taa gönlüne koydum.
Aşk yüreğin doysun, İkimizde mutsuz.
Belki bu yüzden sürekli pişmanlığa borçluyuz.
Madem ölümüm sendin, mezarımda sensin.
Parmaklarınla kaldır cenazemi,
Dudaklarının arasına göm beni.
Parmaklarınla kaldır cenazemi,
Dudaklarının arasına göm beni.
Ben senin gibisini görmedim.