Hakim bin Nizam Ukaz panayırında gözleri zeytin siyahı bir çocuğa rastladı. Gözleri yere bakan bu çocuğa yaklaştı. Benzi sararmış açlıktan ve susuzluktan, sordu çocuğa adı ney=Senin adın nedir?
Kaldırdı başını usulca ve Hakim bin Nizam'a seslendi=
-Benim adım Zeyd'dir efendim. Zeyd bin Harise'dir deyiverdi.
Hakim bin Nizam aldı Zeyd'i köle pazarından. Taktı peşine getirdi Mekke'ye. Halası Hz. Hatice'ye götürdü. O da Hz. Peygamberin ocağına. Böylelikle girmiş oldu o saadet kapısının içinden Hz. Zeyd.
O güzel zamanları yaşarken diğer taraftan da Zeyd'in babası Harise dağ tepe oğlunu aramaktaydı, gördüğü herkese sormaktaydı=
-Oğlum Zeyd'i göreniniz var mı, Zeyd'imin sesini bir duyanınız var mı, aldılar kopardılar benden, kaçırdılar ocağımdan. Zeyd'imi bir göreniniz bir haber vereniniz var mı?
Harise'ye bir gün beklediği haber Mekke'den gelen bir kervan ile geldi. Dediler ki=
-Ey Harise oğlun Zeyd Mekke'de Muhammed diye bir adamın kölesidir. Var git yanında bir köleyle al oğlunu ondan dediler.
Harise sevinçle düştü Mekke yollarına, kardeşi ve bir köleyle sordu soruşturdu Muhammed'in evi neresidir?
Gösterdiler hane-i saadeti. Girdi kapıdan içeri. Seslendi=
-Ey Muhammed, senin için burada sorduğum herkes El-Emin dedi, sözüne güvenilir bir adammışsın, lâkin oğlum Zeyd senin kölenmiş, o çelimsiz cılız bir çocuktur, sana daha güçlü bir köle vereyim, oğlumu bana geri ver dedi.
Hz. Peygamber Harise'ye=
-Harise, oğlun Zeyd bizim kölemiz değil, kardeşimizdir. Dilediği zaman da bu kapıdan gitmeye özgürdür. İstediği zaman da geri dönmeye. Çağırdı Zeyd'i, hasret giderdi babasıyla ve sordu Nebi=
-Ey Zeyd baban ocağına dönmek ister misin, annenin yanına dönmek ister misin deyince Hz. Zeyd belki de hayatının en talihli sözü dudaklarından dökülüverdi. Dedi ki=
-Ey sevgili yanıbaşında kalmak, yanıbaşında yaşamak ve yaşlanmak isterim.
Hz. Peygamber onun dudaklarından dökülen sözlerden çok mutlu olmuş olmalı ki, şöyle bir taşın üzerine kaldırdı onu ve elini de havaya kaldırdı ve dedi ki=
-Herkes duysun ve bilsin ki, bundan böyle Zeyd benim oğlum ve varisimdir deyiverdi.
Risaletten sonra ta ki onlar sizin evlatlarınız değildir,onları babalarının adlarıyla anın âyeti gelene kadar, o yörede o topraklarda yaşayan herkes ona Zeyd bin Muhammed diye seslenirdi. Öyle bir makama gelmişti. Köle pazarından gelen Zeyd o kapıdan içeri girdikten sonra zeytin siyahı gözleriyle doyasıya baktı gözlerine en sevgilinin. Elleriyle çekine çekine, ellerini tuttu.
Lâkin heyhat ki bugünün mücrimleri bizler bugünün doğan bahtsızları Zeyd'in iki gözleri olamadık ki sana bakalım. İki eli olamadık ki tutalım, diler ve isteriz ki bir kez düşümüz de görelim ey sevgili.
Aşkına yandığı inci gözlerini gördü Zeyd'in gözleri. O an geçti anadan babadan yardan. Taif'te ve Akabe'de sımsıkı tuttu ellerini.Heyhat olamadık Zeyd'in gözleri ve elleri. Gözleri ve elleri.
Zeytin siyahıydı Zeyd'in gözleri,
Doyamazdı sana bakmaya Ey Nebî (SAV)..
Heyhât! Olamadık Zeyd'in gözleri,
Bakamadık sana bir kez Sevgili (SAV)..
Adım atacak hâl kalmaz bende
Görürsem Sen'i (SAV)..
Ne olur bir kez göreyim
Düşümde Sen'i (SAV)…
Altın beyazıydı Zeyd'in elleri,
Kıyamazdı seni tutmaya Ey Nebi (SAV)..
Heyhât! Olamadık Zeyd'in elleri,
Tutamadık bir kez nazlı Sevgili (SAV)…
Adım atacak hâl kalmaz bende
Görürsem Sen'i (SAV)..
Ne olur bir kez göreyim
Düşümde Sen'i (SAV)…