Zihnimin dalgınlığı adımlarıma aksediyor.
Kül rengi bulutların perdelediği güneşin ışıkları vurmuyor kaldırımlara.
Kimsesizliğimi ve çaresizliğimi yüzüme fısıldıyor soğuk kaldırımlar.
Mevsim sonbahar.
Geceden kalma yorgunlukla, kaldırımlara serilmiş yapraklara acıyarak baktım.
Tıpkı benim gibiler...
Sağa sola savrulmuş, perişan, anlaşılmaz bir haldeler...
Sararmış yaprakların hüznünden daha çok hüzün var yüreğimde.
Erzurum tren garında bir akşamüstü yalnızım hem de yapayalnız..
Eğri eğri düşen yağmur damlalarında teselli arıyorum.
Ruhumu ıslatan bu şehirde belki de korkmadığım tek şey, yağmur.
Çocukluk günlerinin ebem kuşaklarını hayal ediyorum.
Anneannemin şefkat dolu bakışları, gökteki rengârenk parıltılardan daha sevecen geliyor bana.
Şimdi ne kadar da çok ihtiyacım var ilgiye, şefkate ve yürekten sevgiye..
Yüreğimin orta yerine hasretin düştü bu şark vilayetinin dondurucu havasında.
Nedendir bilinmez ama bir garip hüzün sardı ruhumu.
Şehrin yakamozlarında kıyılarıma medcezir dalgaları vuruyor.
Bu şehir sensiz ağlıyor, ağlamak istiyor gökyüzü bu şehirde sensiz ağlamak istiyor.
Fakir yüreğimle hayallerimin kıyısına uzanıyorum.
Meğer ne kadar da sevmişim seni, silindi rüyalarımı süsleyen renkler.
Kar tanelerinde oynamıyor yüreğim.
Üşüyorum, özlüyorum bu mavi gökyüzünün yalancı sıcaklığında. Düşlere daldım, heyhat! Düşlerde bile yalnız kalmışım.
Birden çalsan diyorum kapımı, ansızın uyandırsan beni, kurtarsan bu kâbustan, kurtulsam sensizlikten.
Güneşi getirsen bana, yani sen gelsen diyorum, gecenin karanlığında ellerimi tutsan. İşte geldim karşındayım desen çok şey mi istemiş olurdum.
Ellerime yokluğunun kelepçesi vuruldu, yüreğimi ayaklarından astılar.
Sana Çiçek veremem can, ellerim acıyor.
Ellerim bağlı şimdi, ellerim tutsak sensiz şehirde. Haykırmak geçiyor içimden, gökler dolusu haykırmak istiyorum.
Göğün mavisine boyanmış gözlerimden, yalnızlığımı çağıldayan yaşlar akıtmak istiyorum, sevmediğim bu şehrin kaldırımlarına seni yazmak istiyorum.
Sevgilim,elimde sana verilmemiş bir
aşk mektubu..
Güven veren çehresiyle istikbalimi aydınlatan sevgilinin hayaline yürüyorum.
Bu şehrin kaldırımları kadar insanları da soğuk.
Ruhumu üşütüyor bu şehrin insanları. İçimde filizlenen taptaze duygular sanki vurgun yemiş gibi...
Sana şiirler yazmak isterdim bir şairin hayata bakışıyla.
Hani Şiirler vardır, kafiyesi gözyaşı...
Şiirler vardır, damla damla çile damıtır, ızdırap akıtır.
Şiirler vardır her kelimesi sancılar kuşanmış... Şiirler vardır yanan bir gönlün resmedilmiş sancısı...
Ve şairler vardır, sırtlarında sancı sadağı.
Sana hüzün dolu şiirler yazıyorum istasyon salonunda.
Ve ben, ürkek ve utangaç kelimelerimle seslendiriyorum hüznümü.
Şiirlerden yaptığım ızdırap buketine seni ekliyorum, kadife duygularla, ipekten dokunuşlarla yöneliyor yüreğim. Izdırabı anlatan şiirlerden kutsal sancılar dileniyorum.
Bir umuda tutunur gibi, bir sevdaya sarınır gibi...
Dudaklarımdan dökülen titrek kelimelerimle; 'Ağlayan, inleyen insan eyle!†duasının sıcaklığına sığınıyorum.
Anladım ki, kırılan mızraptan yaralı vicdanıma, paslanmış yüreğime, yankısı dinmeyen bir hitap kalır. Ey hüzün anladım ki her şey seninle sen Hakka giden yollarda vuslata vesile.
Münzevi Mısralar